Translate

7 Ekim 2013 Pazartesi

► EZOTERİZM NEDİR?

Ezoterizm, asıl gerçeklerin yalnızca anlayabilecek yetenek ve bilgide olanlara bildirilebileceği görüşü üzerine temellenen bir öğreti sistemidir. Genel olarak, Arapça ve Eski Türkçe' de "Batiniyye", Fransızca' da "Esotérisme" ve İngilizce' de "Esoterism" ya da "Esotericism" karşılığıdır. Bu sözcügün Türkçe' de yeni kullanılan karşılığı "İçrekçilik"tir. 

Ezoterizm özünde, bilgi ve görgülerin kapalı bir topluluk içinde ve aşamalı olarak verildiği bir çalışma ve öğreti sistemi olarak tanımlanabilir. Bu tanımda dikkat edilmesi gereken en önemli unsur, ezoterizmde aktarılan bilgiler ve görgülerin ister bilimsel, isterse töresel-dinsel nitelikte olabilmesidir. Ezoterizm bir öğreti sistemidir ve bu sistemle aktarılan öğreti bilimsel ve çağdaş olabileceği gibi, töresel ya da dinsel de olabilir. Ne var ki, Ezoterizmin bu özelliği çoğunlukla göz ardı edilir ve hemen her zaman Ezoterizmi, Gizemcilik (Mistisizm) ya da Gizlicilik (Okültizm) ile karıştırma yanlısına düşülür.

Ezoterizm sözcüğü, köken olarak Yunancadaki esoterikos sıfatından türemiştir. Ezoterik biçiminde yaygın olarak kullanılan bu sıfat, "içrek yani dışa kapalı ve kendi içine dönük ya da apaçık olmayan" anlamlarına gelir ve bir topluluk ya da bir örgütü, bir yöntem ya da sistemi, bir yazı ya da konuşmayı nitelendirmek için kullanılabilir. Ezoterik sıfatı, "genel ve herkesin olabilen" anlamına gelen "eksoterik" (dışrak, İngilizcede Exoteric, Fransızcada Exotérique) teriminin karşıtıdır. Örneğin dinler eksoterik, Gizemcilik ezoteriktir. Antikçağın gizemci düşünürü Pisagor, öğrencilerini esoterikos ve exoterikos diye ikiye ayırır, gizli öğretisini yalnızca birincilere aktarırmış.

Ezoterik sıfatının tanımı gereği, bir öğreti sistemi olarak Ezoterizmin üç temel özelliği vardır:
* Öğretiyi alacak kişilerin özenle seçilmelerinden sonra, "inisiyasyon" yöntemiyle topluluğa kabul edilip yine aynı yöntemle ilerletilmeleri;
* Öğretilerin, inisiyasyon yöntemi uyarınca bir dereceler silsilesi içinde verilmesi;
* Öğretilerin kapsamında öncelikle simgelerin, allegorilerin ve özdeyişlerin kullanılmasıyla, bireye kendi gerçeklerini bulma yolunun açılması. 

Görüldüğü gibi, Ezoterizm bir sistem olarak aktarılan öğretinin özünden bağımsızdır ve temelde biçimsel bir işleyişi nitelendirmektedir. 

Ezoterik öğreti sisteminin doğusu, İnsanoğlunun doğa yasaları üzerinde düşünmeye koyulması ve doğanın ve evrenin gerçeklerini arayıp bulmaya başlaması kadar eskidir. Ulaşılan gerçekleri, insanların büyük çoğunlugu ya anlayamamış, ya tepkiyle karşılamış, ya da bunları kendi çıkarları için kötüye kullanmaya kalkışmışlardır. Bu durum, gerçeklerin araştırılıp doğruların aktarılmasında, kapalılığın insanlar ve İnsanlık için daha yararlı sonuçlar sağlayacağı düşüncesini yaratmış ve böylece Ezoterizm ortaya çıkmıştır. Ezoterizmde, herkese duyurulması sakıncalı görülen bilgilerin, yalnızca belirli bir kültür düzeyine erişen kişilerce anlaşılabileceği gerekçesi kapalılığı, zorunlu kılmıştır. Bu anlamda Aristoteles öğretisi de ezoterik sayılmalıdır; Aristoteles sabahları seçkin öğrencilerine ders verirken, akşamları halka ders verirmiş ve öğrettikleri de ayrı ayrı bilgilermiş. 

Ezoterizm uygulayan toplulukların büyük çoğunluğu, ulaştıkları gerçeklere ilişkin bilgi ve bulgulardan yalnızca kendi üyelerinin yararlanmalarını öngörmez; kendi dışlarındaki toplumu ve tüm İnsanlığı da gözetirler. Ne var ki, yeterince uyumlu bir ortam sağlanmadıkça, gerçeklerin gelişigüzel bir biçimde ortaya dökülmemesini ve saklı tutulmasını yararlı ve hatta gerekli bulurlar. Bu yaklaşımın doğal sonucu olarak, gerçeklerin topluluk dışına yayılması, insanlığa mal edilmesi gecikebilir. 

Ezoterizmin kapalılık gerekçesi Hermesçiliğin su sözleri ile daha iyi anlaşılabilir: "Her us büyük gerçekleri kavrayamaz. Çoğunluk ya aptal, ya kötüdür. Aptalsalar, gerçek karşısında akıllarını büsbütün yitirirler. Kötüyseler, bu gerçeği kötüye kullanarak, büsbütün kötülük ederler. Gerçeği gizlemekten başka yol yoktur. Bulmak, bilmek, susmak gerek..." Benzer bir yaklaşımı Seyh Bedreddin'de de bulmak olanaklıdır: "Her bilgi kendi mertebesinde haktır. Gerçekler halka daha işin başında söylenirse, ya yollarını saptırırlar, ya da gerçeği söyleyeni suçlarlar. Halk ve hak, orta bir yolla ve ayrı ayrı gözetilerek birbirine alıştırılabilir. Ama herhalde halk, hak ve hakikate alıştırılmalıdır..." 

Ezoterizmin işlevi, bazılarınca bilinen bir takım gerçeklerin, bilemeyenlere aktarılmasından ibaret değildir. Ezoterizmin işlevleri arasında, topluluk üyeleri arasında uyumlu bir iletişim sağlamak olgusu da vardır. Bu iletişim sayesinde, bilgileri geliştirmek, derinleştirmek, yenilemek, genişletmek ve olgunlaştırmak için olumlu bir yapı sağlanır. 

Ezoterizmin temel kuralı gereği, bilgiler yalnızca yeterli düzeyde anlayış yeteneği olan ve bu yolda ilerleme özelliği gösterebilen kişilere aktarılmalıdır. Ezoterik sistemde çalışan bir topluluğa katılan kişiye bilgilerin tümü bir anda yüklenmez, kişi belli düzeylerde sınanarak daha ileriye gitme yeteneğinin olup olmadığı anlaşılmalıdır. Özellikle dinsel ve töresel nitelikte olan bilgiler açık ve belirgin bir kesinlikle verilmemeli, böylece öğretiyi alacak kişilerin kendilerine öğretilenleri putlaştırmaları önlenmelidir. Ezoterik sistem içinde bilgileri öğrenmeye başlayan kişi, yalnızca kendisi için öğrenmekle yetinmemeli, bilgilerini birleştirip olgunlaştırarak başkalarına da yararlı olmaya çalışmalıdır.

Ezoterizmi benimseyip uygulayan kuruluşlar ve topluluklar, kendi öğretileri kapsamında çoğunlukla din, töre, bilim ve sanat gibi konuları bir bütün biçiminde işleyip, öğretilerine göre yorumlamışlardır.

Bununla birlikte, salt "bilimsel", salt "dinsel-töresel" ya da salt "sanatsal" Ezoterizmden de söz edilebilir. Salt bilimsel Ezoterizm, yalnızca doğal ve evrensel gerçeklerin, bunların yasalarının ardına düşmüştür. Salt sanatsal Ezoterizm, bireyler arasındaki iletişimin gelişmesinde öznelliği öne alarak, duyumsal algılamayı geliştirmeyi öngörür. Salt dinsel-töresel Ezoterizm ise, dinlerin akıl ve mantığa uymayan öğelerini ayıkladıktan sonra, Tanrı buyruklarından içsel anlamlar çıkarmak yoluyla Gizemciliğe yaklaşır; eğer akıl ve deney yoluyla ulaşılan bilgilerin ötesinde, "sezgi" yöntemi ile sağlanabilen bilgilere öncelik verilirse Gizlicilik ile bağdaşır. Genel olarak dinsel Ezoterizmde, usa aykırı dinsel dogmaların, usa uygun bir yoruma kavuşturulma çabası da bulunmaktadır. Ne var ki, kimi ezoterik yorumcular, bu yorumlarda büsbütün usa (akla) aykırılığa düşmekten kaçınamamışlardır.

Ezoterizmi benimseyen topluluklar, kendilerine özgü bir çalışma yöntemi ve öğretisi olan, üyesi olmayan kişileri çalışmalarına almadığı gibi, öğretilerini kendi üyelerinden başkasına açmayan örgütlenmelerdir. Bir ezoterik topluluğun bu özelliği, onun bir "gizli örgüt" olmasını gerektirmez. Zira ezoterik bir topluluğun ya da kurumun varlığı, amaçları, ilkeleri, üyelerinin kimler olduğu, çalışmalarının nerede yapıldığı, nasıl çalıştığı herkesçe bilinebilir. Bir ezoterik topluluğun gizli olarak nitelendirilebilecek tek yönü, üyelerinin kendi aralarında yaptıkları toplantı ve çalışmaların içeriğidir. 


Kaynak: www.felsefe.gen.tr 

3 Ağustos 2013 Cumartesi

► KADİR GECESİ

Kadir Gecesi Nedir?
Kadir Gecesi, İslâm dinine göre, Kur'an'ın vahiy yoluyla İslam peygamberi Muhammed'e gönderilmeye başlandığı gecedirkadir gecesi
Kökenbilimi
Kadir gecesinden Mekke devrinde nazil olan ve Kur'an'ın doksan yedinci suresi olan beş ayetlik Kadir Suresi'nde bahsedilir. Bu surede Kur’an’ın indirildiği kadir gecesinden bahsedildiği için bu sureye Kadir Suresi denmiştir. Kadir, 'azamet' ve 'şeref' demektir. Kadir Suresinde Kur’an’ın Kadir Gecesinde indirildiğinden, Kadir Gecesinin bin aydan daha hayırlı olduğundan, Kadir Gecesinin rahmet ve berekete vesile olduğundan, bu sebeple insanlık için taşıdığı değerden bahsedilir.
Kadir Gecesinin Zamanı
Kadir Gecesinin hangi gece olduğu kesin olarak bilinmemekle birlikte, Ramazan'ın yirmi yedinci gününün gecesinde olma ihtimali yüksektir. İslâm peygamberi Hz. Muhammed (s.a.v.) Kadir Gecesinin hangi gece olduğunu kesin şekilde belirtmemiş, ancak; "Siz Kadir gecesini Ramazan'ın son on günü içerisindeki tek rakamlı gecelerde arayınız" emiştir.
Kadir Gecesinin İslâmiyetteki Önemi
Kadir Gecesi, Müslümanlara göre çok hayırlı ve mübarek sayılan bir gecedir. Kur'an'da şöyle tanımlanmıştır:
"Doğrusu biz Kur'an'ı Kadir Gecesinde indirmişizdir. Kadir Gecesinin ne olduğunu sen bilir misin? Kadir Gecesi bin aydan hayırlıdır. Melekler ve Ruh (Cebrail) o gecede Rablerinin izniyle her türlü iş için inerler. O gece, tanyerinin ağarmasına kadar bir esenliktir."
Kadir Gecesini Nasıl Geçirmeliyiz?
1- Yatsı namazında zammî sure olarak Kadir suresini okumalı.
2- Bir iki sayfa Kur'an-ı kerim okumalı.
3- Az da olsa sadaka vermeli.
Kadir Gecesi Olduğu Nasıl Anlaşılır?
1- Denizlerin suyu bir an tatlılaşır.
2- Kadir gecesi, açık ve sakin olur, ne sıcak, ne de soğuk olur. Bulut yoktur. Yağmur ve rüzgâr yoktur.
3- Ertesi sabah güneş, kızıl olup, şuasız doğar. Yükselinceye kadar sanki büyük bir tabak gibidir.
4- Kadir Gecesinde köpek sesi duyulmaz diyen alimler de olmuştur.
Kadir Gecesi Sözlükte Ne Anlama Gelmektedir?
1- Ramazan ayının kutsal sayılan yirmi yedinci gecesi.
2- Kur'an indirilmeye başlandığı için kutsal sayılan ramazan ayının yirmi yedinci gecesi.

10 Haziran 2013 Pazartesi

► TAKSİM GEZİ PARKI'NIN TARİHİ

Gezi Parkının bulunduğu yere 1806 yılında Halil Paşa Topçu Kışlası adıyla Rus ve Hint mimarisinden izler taşıyan Ana gövdesi iki katlı, soğan kubbeli ve kule görünümlü, köşeleri ise üç katlı olan bir topçu kışlası yapıldı. Kışla binası pek çok savaş gördü. 31 Mart Olaylarında (1909) isyancıların karargâhı olmuştur. Hareket ordusunun müdahalesiyle sona eren olaylar sırasında kışla top atışına tutularak ayaklanma bastırıldı. Top atışları sırasında kullanılamaz hale gelen kışla bir dönem esrarkeşlerin ve evsizlerin mesken tuttuğu bir yer oldu. 
Beyoğlu'nun giderek Şişli yönüne doğru gelişmesiyle işlevini kaybetmeye başlayan Taksim Kışlası, 1922 yılında içindeki alana tahtadan tribünlerin inşa edilmesiyle Taksim Stadı adıyla stadyuma çevrildi. Türkiye Milli Futbol Takımı ilk resmi futbol maçını Romanya ile bugün yerinde Gezi Parkı'nın bulunduğu, bu statta 26 Ekim 1923'te oynadı ve maç 2-2 berabere sonuçlandı. 
Şehircilik uzmanı Henri Prost imar plânını hazırlarken, Dolmabahçe'den Nişantaşı'na yükselen Kadırgalar Vadisi'ni (Harbiye Kongre Vadisi) büyük bir park haline getirme planı dâhilinde, Taksim Gezisini de yetkililere önerdi. İnönü stadyumunun yapılmasıyla işlevini kaybeden stadyum ve harabe halindeki kışlanın, 1940 yılında dönemin İstanbul Valisi Lütfi Kırdar tarafından, Henri Prost’un hazırladığı imar planı çerçevesinde istimlak edilerek yıktırılmasından sonra, İstanbul'un Cumhuriyet döneminde yapılan ilk parkı oldu. Gezi o günün son derece sınırlı imkânları ile tanzim edildi. Mermer parmaklıklı mermer merdivenler, Boğaziçi'ne bakan oturma mekânları, banklar, çim sahaları, Gezi'yi halkın sık sık gelip dolaştığı bir yer haline getirdi. 
1944'te Taksim Gezisinin Taksim Meydanı'na bakan ön (güney) kısmında, dönemin cumhurbaşkanı İsmet İnönü'nün at üzerindeki heykelinin kaidesi inşa edildi ancak heykel hiçbir zaman dikilmedi. 1950'de Demokrat Parti iktidara geldikten sonra da, atlı heykel uzun süre bir depoda bekletildi, sonunda kaide söktürüldü, heykel bu parka değil de, Maçka'daki Taşlık Parkı'na dikildi. Taksim Gezi Parkı uzun bir süre "İnönü Gezisi" olarak adlandırıldı. 
Kışlanın yıkılması sonrası, çevrede yapılan otellere tahsis edilen alanlar ve düzenlemeler ile parkın kapladığı alan zaman içinde küçüldü. Buna rağmen İstanbul'un merkezinde önemli bir dinlenme alanı oldu ve sık sık düzenlemelerle görünümü değişti. 38.000 m² yüzölçümüne sahip olan Taksim Gezisi, 1991-92 arasında revizyondan geçirildi; dikdörtgen planlı parkın ortasına fıskiyeli büyük bir havuz inşa edildi. 
Gezi Parkı'nın kuzeyinde, eskiden Taksim Bahçesi ve Taksim Belediye Gazinosu'nun bulunduğu yerde halen Ceylan Intercontinental Oteli vardır. Asker Ocağı Caddesi'nin karşı tarafında ise Divan Oteli ve Hyatt Regency Oteli yer alır. Gezi Parkı'nın altına Cumhuriyet Caddesi tarafına, kot farkından yararlanılarak dükkân ve kafeteryaların ve bir sanat galerisinin bulunduğu bir dizi kapalı mekân inşa edilerek 1967'de bugünkü halini almıştır. 

Kaynak: http://tr.wikipedia.org

1 Mayıs 2013 Çarşamba

► SUYUN pH DEĞERİ

Su bir kimyadır ve suyun pH derecesi su kullanan her işletme için, hatta içme suyunun lezzeti için dahi önemlidir. 

Su ve Çevre Dergisi okuyucularının çoğunun “pH” konusunda bilgili olduğunu bile bile yalnızca “hatırlatma” düşüncesi ile bu yazıyı kaleme aldık. 

Su kimyasının çok önemli temel bilgilerinden biri de suyun pH derecesidir.  Suyun pH derecesi, suyun ASİDİK (pH 7,0 altında)  veya asidin tersi olan BAZİK (Alkali tabiri de kullanılır) (pH 7,0 üzerinde) karakterini ortaya koyan bir sayıdır ve bu sayının nasıl oluştuğunu yazının son paragraflarında hatırlatacağız. 

Suyun pH derecesinin önemi birçok yerde karşımıza çıkıyor.  Bunların birkaçını aşağıdaki paragraflarda hatırlattık. 

İçme suyunun pH derecesi: Son yıllarda gazete ve TV yayınlarında bu konuya rastlıyoruz.  Bazı yazılar içtiğimiz suların ALKALİ, yani pH derecesinin 7,5-8,5 olması gerektiğini savunurken, bazı yazılar tersini savunup içme sularının hafif ASİDİK, yani pH derecesinin 6,5-7,0 değerinde olması gerektiğini iddia ediyorlar. Bugün geçerli olan İNSANİ TÜKETİM AMAÇLI SULAR HAKKINDA YÖNETMELİK’e göre, içme suyunun pH değerleri 6,5-9,2 arası olabilir. 

Gıdanın içine giren suyun pH derecesi: Ayran gibi süt ürünleri,  meşrubat ve bira sektöründe ürüne girecek olan suyun pH derecesi, üretilen ürünün formülasyon ve lezzet konularına etki eder, bu sebeple proses suyunun pH derecesi çok önem taşır. 

Tekstil boyahanesinde kullanılan sular: Tekstil boyahanesi formülasyonları ve hassas renkler oluşturulmasında, boyahanede kullanılan suyun pH derecesi çok önemlidir. Bazı proseslerde düşük pH çok uygun iken bazı boya proseslerinde yüksek pH değerine sahip su istenir. 

Atık Su Deşarj Yönetmeliği: Geçerli yönetmeliğe göre, tabiata atılacak suyun “pH” derecesi 6,5 ile 9,0 arasında olmalıdır. 

Buhar Kazanı İçindeki Suyun pH Derecesi: Buhar kazanının işletilmesinde “pH” derecesi üzerinde çok durulur.   Karbon çelik metali ile imal edilen ve korozyona müsait olan buhar kazanının korozyona uğramaması için kazan içindeki suyun BAZİK özellikte olması istenir, bu nedenle kazan suyunun “pH” derecesi genelde 9,5 - 11,5 arasında tutulur. Kazan içindeki su yukarıdaki pH değerlerinin altında olduğunda buhar kazanında KOROZYON riski vardır, bu pH değerlerinin üzerinde ise kazanın metal aksamı KIRILGAN olur ve metal saçlar çatlar. 

NOT: Buhar kazanı içindeki suyun pH derecesi yüksek olmasına rağmen, kazan besi suyunun pH derecesinin yüksek olması gerekmez.  Sistemde kullanılan buhar ısı kaybedip kondense dönüştüğünde, kondens suyu pH derecesi 7,0 altındadır ve kondens suyunun pH derecesi yükseltilmeden kazana verilir.  Buhar kazanı içindeki suyun pH derecesi özel kimyasallar ile yüksek tutulur. 

Soğutma Suyu: Karbon çelik borular içeren soğutma suyu sistemlerinde metallerin korozyona uğramaması için suyun “pH” derecesi yüksek tutulur (8 - 9 arası). 
Isı eşanjörü, kondenserin temizliği:  Kondenser, boyler ve diğer ısı eşanjörlerinin çoğunda oluşan kireçlenme sebebi ile bu cihazlar “pH” derecesi düşük (asidik) su ile temizlenir. Bu işlem sırasında çok düşük “pH” derecelerinde çalışmak metalin korozyonu bakımından risklidir.  Bu tür metal temizliklerinde, metalin korozyona karşı korunmasında su içine özel inhibitörler konur. 

Yüzme Havuzları: Yüzme havuzlarında, insan gözünün rahatsız olmaması için ve dezenfeksiyon maksadı ile suya verilen klor bileşiklerinin doğru görev yapması için havuz suyu “pH” derecesi 7,2 ile 7,5 arasında tutulur.  Daha yüksek “pH” derecelerinde su gözleri yakar ve su kimyasalları tam görev yapmaz; düşük “pH” derecelerinde ise gözler yine yanar ve havuz inşaat malzemelerinin bazıları asidik su ile çözünür (seramik derzleri gibi). 

Kimyasal Çöktürme: Kimyasal su arıtma tekniğinde suyun “pH” derecesi yükseltilir ve  suda bulunan bazı çözünmüş maddeler çökeltilerek giderilir. 

Asit Yağmuru: Sanayileşen ülkelerde ve ülkemizin bazı bölgelerinde hepimizi ilgilendiren bir “pH” olayı oluyor. Kömür, fuel-oil gibi kükürt içeren yakıtları kullanan sanayilerin ve konutların bacalarından çıkan kükürt gazı atmosfere dağılır.  Yağmur damlaları içinde çözünen kükürt gazları, çok kuvvetli bir asit olan sülfürik asit (H2SO4) oluşturur ve yağmur suyunun pH derecesini düşürür.   Normalde tabiatın can suyu sayılan yağmur, bu asit şekli ile tabiat için zehirdir.  ASİT YAĞMURU bitki yaprağını ve kökünü bozar. Aslında normal yağmur suyunun pH derecesi de düşüktür. Çünkü atmosferde tabii olarak bulunan karbondioksit gazı (CO2) yağmur damlaları içinde çözünerek KARBONİK ASİT oluşturur.  Fakat karbonik asit çok zayıf bir asittir, bitkilere zarar vermez ve yağmur suyunun hafif asit karakterli oluşu tabiatın dengesi için gereklidir. 

Yukarıdaki örnekler suyun pH derecesinin hayatımızda ne kadar çok yeri olduğunun göstergesidir.  

“Suyun pH” Değeri Nedir? 
“pH” suyun içinde bulunan hidrojen iyonlarının ( H+) konsantrasyonunu gösteren bir sayıdır.   Bu sebeple pH derecesi için “Hidrojen İyon Konsantrasyonu” da derler. Su içinde bulunan Hidrojen (H+) iyonlarının “mol/litre” olarak miktarı ile suyun “pH” derecesi şöyle hesaplanır: 

Bu formülden şunu anlıyoruz: matematik hesaba göre log101 = 1 ve log 102 = 2  olduğuna göre, suyun “pH” derecesi bir puan arttığında veya eksildiğinde suyun BAZİK veya ASİT değeri 10 kez artar veya eksilir.  Matematik dilinde anlatıldığında, suyun “pH” sayısının artışı ile suyun ASİT özelliğinin artışı “LİNEER” değildir. Örneğin “pH” derecesi 6 olan bir suya kıyasla “pH” derecesi 5 olan suyun ASİT özelliği tam ON KATI daha fazladır.
  • “pH” derecesi ile fazlaca işi olmayan teknik kişilerin dahi kısaca şu temel bilgileri edinmelerinde yarar vardır:
  • Teorik olarak nötr suyun “pH” derecesi 7,0 olmasına rağmen suyun “pH” derecesi 6,5 - 8 arasındaysa bu su NÖTR sayılır.
  • Suyun “pH” derecesi 1- 6,5 arasındaysa bu su ASİT özelliktedir.
  • Suyun “pH” derecesi 8 - 14 arasındaysa bu su BAZİK özelliktedir.
  • Asit ile bazik malzemeler birbirinin zıttıdır.  Nötr bir su içine (pH=7,0) ayni molekül sayısında tuz ruhu ( HCl) ve kostik (NaOH) koyarsak, bu iki katkı içindeki H+ ve OH- iyonları birleşerek su molekülü oluştururlar (H2O) ve birbirlerinin etkilerini yok ederler.  İşlem sonunda su tekrar nötr olur (pH=7,0),  ancak bu kimyasal bileşim sonucu su içinde “NaCl”, yani tuz oluşur ve su tuzlanır.  Örnek olarak,  pH derecesi 7,8 olan bir yüzme havuzu suyuna tuz ruhu asidi (HCl) eklenerek suyun pH derecesi 7,2’ye düşürülürse bu su içinde “asit yoktur” diyebiliriz.  Ayni şekilde, pH derecesi 6,5 olan suya kostik (NaOH) eklenerek suyun pH derecesi 7,5’a yükseltilirse, bu su içinde “kostik yoktur” diyebiliriz.
Suyun pH derecesi teknik kişiler için çok önemlidir.  Buna rağmen her evde bir pH ölçer -  “pH-metre” olması gerekmez, fakat her sanayi işletmesinde bir pH-metre bulunmasını öneririz. 


İşletmelerde su kalitesinden sorumlu kişiler proses suyu, kazan suyu, soğutma suyu, atık su gibi suların  “pH” derecesini ölçebilmeli, bunu ölçebilmek için “pH-metre”  aletini kolayca kullanabilmeli, suyun “pH” derecesini yükseltmek veya düşürmek için gerekli yöntemleri öğrenmelidir görüşündeyiz.

Kaynak: http://www.suvecevre.com/?pid=26799

► 1 MAYIS İŞÇİ BAYRAMI

1 Mayıs İşçi ve Emekçiler Bayramıişçi ve emekçiler tarafından dünya çapında kutlanan, birlik, dayanışma ve haksızlıklarla mücadele günü. Dünya üzerindeki pek çok ülkede, resmî tatil olarak kabul edilmektedir. Türkiye'de ilk kez 1923'te resmî olarak kutlanmıştır. 2008Nisan'ında, "Emek ve Dayanışma Günü" olarak kutlanması kabul edilmiştir. 22 Nisan 2009 tarihinde TBMM'de kabul edilen yasa ile 1 Mayısresmi tatil ilan edilmiştir. 
Tarihi 
İlk kez 1856'da Avustralya'nın Melbourne kentinde taş ve inşaat işçileri, günde sekiz saatlik iş günü için Melbourne Üniversitesi'nden Parlamento Evi'ne kadar bir yürüyüş düzenlediler.
1 Mayıs 1886'da Amerika İşçi Sendikaları Konfederasyonu önderliğinde işçiler günde 12 saat, haftada 6 gün olan çalışma takvimine karşı, günlük 8 saatlik çalışma talebiyle iş bıraktılar. Chicago(Şikago)'da yapılan gösterilere yarım milyon işçi katıldı. Luizvil'de (Kentaki) 6 binden fazla siyah ve beyaz işçi, birlikte yürüdü. O dönemde Luizvil'deki parklar, siyahlara kapalıydı. İşçiler, sokaklarda yürüdükten sonra hep birlikte Ulusal Park'a girdi. Her eyalet ve kentte, siyah ve beyaz işçilerin birlikte yaptığı gösteriler, gazeteler tarafından, 'Böylece önyargı duvarı yıkılmış oldu' şeklinde yorumlanmıştı.
Bu gösteriler 1 Mayıs'ı izleyen günlerde tüm harareti ile devam etti ve 4 Mayıs'ta kanlı Haymarket Olayı'na yol açtı. 
Uygulanan yasal baskılarla bu gösterinin tekrarlanması engellendi. 14 Temmuz-21 Temmuz 1889'da toplanan İkinci Enternasyonal'de Fransız bir işçi temsilcisinin önerisiyle 1 Mayısgününün tüm dünyada "Birlik, mücadele ve dayanışma günü " olarak kutlanmasına karar verildi. Böylece ikinci gösteri 1890 yılında yapılabildi.
Zamanla 8 saatlik işgünü birçok ülkede resmen kabul edildi. 1 Mayıs böylece işçilerin birlik ve dayanışmasını yansıtan bir bayram niteliğini kazandı. Günümüzde sosyalist ülkelerde (Çin Halk Cumhuriyeti, Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti, Vietnam, Laos, Küba, Venezuela, Nepal, Bolivya) ve daha birçok ülkede tatil günü olan 1 Mayıs'ı işçiler büyük kitle gösterileriyle kutlar; bazı ülkelerde 1 Mayıs siyasal bir eylem biçimini de alır. 
Kanlı 1 Mayıs olarak anılan 1 Mayıs 1977 öncesinde 1 Mayıs İşçi Bayramı için hazırlanan, "dünyayı avuçlarında yükselten işçi" logosu

Türkiye'de İşçi Bayramı 
  • Türkiyede Sarper Özsan'ın yazıp bestelediği 1 Mayıs Marşı eşliğinde kutlanmaktadır.
  • Osmanlı Devleti döneminde işçi örgütlenmesinin en gelişmiş olduğu yer Selanik'ti ve 1911 yılında burada tütün, liman ve pamuk işçileri, 1 Mayıs gösterisi düzenleyerek bu günü kutladılar.
  • 1912 yılında İstanbul`da ilk defa 1 Mayıs kutlaması gerçekleşti.
  • 1923 yılında 1 Mayıs günü yasal olarak "İşçi Bayramı" ilan edildi.
  • 1924`te hükümet kitlesel 1 Mayıs kutlamalarını yasakladı.
  • 1925`te çıkan Takrir-i Sükun Yasası, İşçi bayramını kutlamayı yasakladı ve uzun yıllar bu yasak geçerliliğini korudu.
  • 1935 yılında 1 Mayıs`a "Bahar ve Çiçek Bayramı" adı verildi ve ücretsiz tatil günü ilan edildi.
Türkiye Cumhuriyeti döneminde işçi hareketleri yüzyılın ikinci yarısından itibaren ivme kazandı.
  • 1976 yılında uzun yıllar sonra ilk defa geniş katılımlı 1 Mayıs kutlaması Taksim`de Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu`nun organizasyonu altında gerçekleşti.
  • 1977 yılında İstanbul Taksim Meydanı'nda yaklaşık 500 bin kişiyle en geniş katılımlı 1 Mayıs toplantısı düzenlendi. Ancak, göstericilerin üzerine ateş açıldı ve göstericilerden 34'ü, yaralanarak ve üstlerine ateş açılması sonucu çıkan izdihamda ezilerek öldü. 1977 yılının 1 Mayıs günü, tarihe Kanlı 1 Mayıs olarak geçti. Askeri darbe hazırlığı olarak yapıldığı MİT tarafından Başbakan Süleyman Demirel'e rapor edilince, Kara Kuvvetleri Komutanı Namık Kemal Ersun derhal re'sen emekliye sevkedildi.
  • 1978'de yüzbinlerce kişi tarafından Taksim Meydanı'nda kutlandı.
  • 1979`da Sıkıyönetim Komutanlığı İstanbul`da miting yapılmasına izin vermedi, sokağa çıkma yasağı ilan etti. Buna rağmen İstanbul sokaklarında yüzbinlere ulaşan rakamlarla korsan 1 Mayıs kutlandı.
  • 1981`de Milli Güvenlik Konseyi 1 Mayıs`ı resmi tatil günü olmaktan çıkardı.
  • 1989`da trafik polisinin açtığı ateş sonucu işçi Mehmet Akif Dalcı yaşamını yitirdi.
  • 1996`da Taksim Meydanı'nın yasaklı olduğu gerekçesiyle Kadıköy`de düzenlenen 1 Mayıs kutlamalarına yaklaşık 150 bin kişi katıldı. Eylemin ilk dakikalarında polisin silahsız göstericilere açtığı ateş sonucu 3 kişi hayatını kaybedince, Kadıköy`de büyük bir kitlesel isyan gerçekleşti. Bu olaydan sonra Kadıköy 2005 yılına kadar 1 Mayıs kutlamalarına yasaklı kaldı. Ayrıca telsizinin sesini açık unutan bir sivil polisin göstericiler tarafından oldukça şiddetli bir şekilde dövülmesini Star TV`nin naklen duyurması ve bir başka yerde polislerin eğlenerek seyrettiği bir linç girişimini de naklen yayınlamasıyla hafızalara kazındı.
  • 2006 yılında en geniş katılımın yaşandığı ilçe Kadıköy oldu. Çeşitli sendikalar ve gruplar saat 12:00 sularında Rıhtım Caddesi`ne yürüdü. Düzenlenen miting sonrası saat 16:00 sularında gruplar tamamen dağıldı.
  • 2007 yılında 1 Mayıs'ı tekrar Taksim'de kutlayarak aynı zamanda 1977'de olan olayları anmak isteyen grupları polis silah, biber gazı, gaz bombası kullanarak durdurmaya çalıştı. 100'den fazla kişi yaralandı.Valiliğe göre 580, diğer kaynaklara göre 700'e yakın gözaltı gerçekleşti. İbrahim Sevindik adındaki bir vatandaş hayatını kaybetti.
  • 2008 Nisan'ında, 1 Mayıs'ın "Emek ve Dayanışma Günü" olarak kutlanması kabul edildi.
  • 2008 yılında sendikaların hükümetle 1 Mayıs'ı Taksim'de kutlama konusunda uzlaşamaması sonucunda sendikalar, Taksim'e yürüme kararı aldı ve bazı sol görüşlü partiler de bu yürüyüşe katılacaklarını açıkladı. Bunun üzerine, güvenlik güçleri bir gün öncesinden hazırlıklara başladı ve sabah 06:30'dan itibaren Şişli'de, Osmanbey'de, Pangaltı'da,Nişantaşı'nda, Okmeydanı'nda, Dolapdere'de ve Kurtuluş'ta olaylar çıktı. Polisin, DİSK, Makina Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi, ÖDP ve Halkın Kurtuluş Partisi binasında yönelik tutumu ve bir hastanenin acil servisi girişinde gaz bombası atarak birçok kişinin yaralanmasına neden olması çok tartışıldı. Polis; bu olaylar sırasında biber gazı, gaz bombası, tazyikli ve boyalı su kullandı. DİSK binası önündeki olaylarda CHP milletvekili Mehmet Ali Özpolat, sıkılan biber gazı nedeniyle kalp spazmı geçirdi. Okmeydanı'ndaBurhan Gül isimli 19 yaşında bir genç, başından plastik mermiyle vurularak yaralandı. Ayrıca Ankara'da Sıhhiye Meydanı'nda yapılan kutlamalarda da olaylar çıktı ve polis, göstericilere gaz bombalarıyla müdahale etti. Ankara'da Sakarya Meydanı'nada yapılan kutlama olaysız sona erdi.
  • 2009 Nisan'ında Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne verilen önergeden sonra 1981'den sonra tekrar resmi bayram olarak kabul edildi.
  • 2009 Nisan Taksim'e çıkılmasına izin verilmedi. 
  • 2010 1 Mayıs 140 bin kişinin katılımıyla Taksim'de kutlandı. (Resmi rakamlara göre).

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails